|
FİKRET ATAY, ALİ MİHARBİ, İREM TOK, BASHİR BORLAKOV, ELMAS DENİZ, MERVE ERTUFAN, GÖKÇE SÜVARİ, İZ ÖZTAT, SUAT ÖĞÜT, FERNANDO SANCHEZ CASTILLO
12 EYLÜL 2013 - 2 KASIM 2013
Askıdaki Şarkı, ismini İtalyan besteci Luigi Nono’nun 1955-56 yıllarında yazdığı bir kompozisyondan alır. Nazizmin kurbanlarının mektuplarından insan sesi, koro ve orkestra için yapılmış bir bestedir ve melodisi her seferinde genellikle birden fazla nota seslendirmeyen çalgı ve sesler arasında dolaşır. Sergi, şarkının ithaf edildiği dönem/olaylardan değil, bizzat şarkının kendisinden ve isminden etkilenir.
Co-Pilot’ta gerçekleşen “Askıdaki Şarkı” isimli sergi, 10 sanatçının video, resim, yazı, heykel, yerleştirme çalışmalarından oluşuyor. İz Öztat, Elmas Deniz, Merve Ertufan, Gökçe Süvari, İrem Tok, Fernando Sanchez Castillo, Bashir Borlakov, Ali Miharbi, Suat Öğüt ve Fikret Atay’ın çalışmaları, kırılgan ve tamamlanmamış bir dünyanın izlerini taşıyor.
Serginin ilk düğümü; Merve Ertufan ve Ali Miharbi arasında kuruluyor. İki sanatçı, “sivil” bir araştırmaya girişiyor ve “başkalarının yüzlerine bakıyor”lar. Miharbi, demokrasi ve temsiliyet meselesini, parlamentodaki yüzler arasında kendi yüzümüzü aratarak görselleştirirken, Ertufan, başkasının yüzüne bakmanın politikasını yapıyor. Ertufan, kamerasını çevirdiği yüzlerde tanımadığı o “başkası”nı ararken, Miharbi, bizi parlamentoda temsil eden yüzlerde, “tanıdık” birini arıyor. İkisi de çok sayıda ve bilinmeyen ötekilerden oluşan bir tanıdıklar kümesi üretiyor.
Hareket halindelik, giden ve gitmeyen şeyler serginin bir başka düğümünü oluşturuyor. İz Öztat’ın, ismini, 18. yy’da denize açılmayı reddeden denizcilerin yelken indirmesinden alan grev(strike) kelimesi üzerine araştırmasıyla başlayan çalışması, dinlenmenin-keyif çatmanın aracı/sembolü olarak görülen bir klişeyle, yelpazeyle eşleniyor. Öztat, yelkeni doldurmaya çalışan bir yelpezenin-belki umutsuz bir çabanın, “boşa kürek çekme”nin olduğu kadar, imkansızı gerçekleştirebileceğine dair bir umudun da şiirsel görselliğini üretiyor. Bu şiirsel görsellik, Bashir Borlakov ve İrem Tok’un çalışmalarında da paylaşılıyor. Tok, nesnelerin/eşyaların ruhu olduğuna inanan bir sanatçı ve eskiyen gemilerin jilete dönüşmesinin onlarda derin bir üzüntü yarattığını düşünüyor. Ve küçük bir hamleyle, jilete dönüşmüş gemileri yeniden gemiye dönüştürüyor. Hareket edemeyen, yaşadıkları yüzünden keskinleşmiş(jiletten yapılmış) ancak umudu içinde saklayan bir gemi üretiyor. Bu keskinlik, başka bir şeye dönüşmüşlük ve dokunduğunda acıtacak hissi, Elmas Deniz’in çalışmasının da bazını oluşturuyor. Deniz, okul, aile, iş hayatı gibi faktörlerle törpülenen ve normalleştirilen insanın bir portresini yapıyor. Deniz’in çalışmalarında önemli bir yeri olan “yazı”, bu çalışmada karşımıza farklı bir görsellikle çıkıyor. Gözlerimizi kapattığımızda bile okuyabileceğimiz, dokunan kişiyi fiziksel olarak da etkileyen bir “yazı”nın gücünü hissettiriyor. Bugüne dek yaptığı panoramik fotoğraf serileriyle tanıdığımız Bashir Borlakov ise, uzun yıllar sonra ilk defa bir video çalışması üretiyor. Rusya ve Türkiye arasında sürekli hareket halinde olan sanatçının elinde bir bavulla, dağlara doğru yürüdüğü çalışması, otobiyografik bir iş olarak okunabileceği gibi, bir sanatçının/bir insanın geniş kalabalıklar içindeki giderilemez yalnızlığının da portresi. Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” kitabının, herkesin işleneceğini bildiği bir cinayetin öyküsünün bu videoyu izlerken hatırlanması ve yakın Türkiye tarihinin akılda tutulması önemli.
Ispanyol sanatçı Fernando Sanchez Castillo, toplumsal olaylara mudahale icin kullanılan iki arac arasında farklı bir iliski kurguluyor ve bir vals muzigi esliginde onları alışılmadık biçimde dans ettiyor. Suat Öğüt, engebeli bir yol resmederken, Gökçe Süvari, Yunanistan'daki protestolarda ön sıralarda yer alan Loukanikos isimli köpek üzerinden yarı-kurgusal bir hikaye yazıyor.